Sanatçının kurduğu evrende, 3D modellenmiş mekanların baki uzayından Hokusai peyzajlarına, toplu ev estetiğinden Escher vari labirentlere, mimari maketlerden Edward Hopper yalnızlığına çıkılıyor. Ufuk Yılmaz zamandan ve anlamdan boşaltmış anestezik eşbiçimciliğin yani kendi çağının kuşatmasının resmini yapıyor ve kuşatmayı yeniden ressamca yarıyor:
Yaşamı çerçeveleyen sayısal bir “duvar” yükseliyor önce; gölgesiz, eğimsiz, toz tutmaz bir veri yığını. Biçimsel dizgelerin tekrarında ve düşüncesiz bir boşlukta us hüküm sürüyor. Lakin bütün o anda çürüme başlıyor.
Ölümün, geçiciliğin ve kırılganlığın yasası tasarımı organikleştiriyor. Boyanın kimyasında, ressamın elinde, tuvalin bezinde “duvar” doku tuttuğunda canlı ve cansız varlıklar için bir olasılık beliriyor. Kütle yerçekimine, vakit ufkuna kavuşmanın eşiğine geliyor.